14 Temmuz 2016 Perşembe

"Türk Devlet Geleneği Dün-Bugün" adlı kitap üzerine bir yazı

Aydın Taneri’nin Türk Devlet Geleneği Dün-Bugün adlı eserinin 1981 yılında Töre Devlet Yayınevi tarafından ikinci baskısı gerçekleştirilmiştir. Ankara’da basılan eser, 304 sayfadan oluşmaktadır. 

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor ki; Taneri, bu eserinde tam anlamıyla bir bütünlük sağlayamamıştır. Anlatmak istediklerini çok iyi araştırmış ve sağlam kaynaklara dayandırmış olmasına rağmen, tam olarak eserin adını ve ana konusunu oluşturan “Türk Devlet Geleneği”ni aktaramamıştır. Elimizdeki kitap bir tür derlemeler basılı eseri niteliğindedir. Taneri, bunu eserin önsözünde “çeşitli gazetelerden ve kitaplardan konu ile ilgili kısımların uzun alıntıları yapılmıştır” şeklinde belirtmişse de, bu alıntıların uzun olması ve yazarın kendi görüşlerinin az olması yazarın objektif bir araştırma yapmaktan uzaklaştırmıştır. Çünkü alıntılar ne kadar çok ise yazarın görüşleri de bu alıntıların doğrultusundadır. Yazar, nedense kendi görüşlerini belirtmeyi pek fazla tercih etmemiştir.

Taneri, eserinde genel olarak tarihimizin ilk çağlarından 1981’e kadar devlet kavramını incelemiştir. Devlet adamlarının kişiliklerini ve devlet yönetimindeki ilkeleri ele almıştır. Olaylara dayanarak Göktürk, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devirleri arasında paralellik kurmuştur.

Birinci bölümde önce devletin tanımı, devleti oluşturan ögelerin tanımı yapılmıştır. Millet kavramına Türklerin bakışı incelenmiştir. Milliyetçilik ilkesi üzerinde yoğunlaşılmıştır ve eski Türklerden itibaren Milliyetçilik anlayışı ele alınmıştır. Bu kısımda özellikle eski Türklerde millet anlayışını karşılayan deyimler de verilerek konu detaylı incelenmiştir. Milli şuurun, millet olmak üzerindeki etkileri ele alınmıştır. Millet olma bilincinin geçirdiği evreleri, zaman zaman zayıflama yaşadığını belirterek bugünlere nasıl gelindiği aktarılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda Müslüman halk için Millet olma bilincinin daha hızlı bir süreç olduğu belirtilmiştir. Kamuoyunun oluşumunda ve millet olma bilincinin yayılmasında Genç Osmanlı’ların büyük rolü olduğu ifade edilmiştir. Türkçülük çalışmalarının başlaması ve önemi üzerinde durulmuştur. Türklerde ülke kavramı açıklanmıştır. Eski Türklerde, Büyük Hun İmparatorluğunda toprak ve vatana bağlılık ele alınmıştır. Toprağa ve devlete olan sadakat aktarılmıştır. Yer ve yurd tutmak bilincinin önemine değinilmiştir. Mülk’ün asla bir ticari eşya olmadığı dönemlerden bahsedilmiştir. Mülkü tahrip edenlere karşı uygulanan müeyyidelerden bahsedilmiştir. Türklerde egemenlik anlayışı anlatılmıştır. Eski Türklerde egemenliğin kudret sahibi kişilerde olduğu belirtilmiştir. Türklerin Gök-Tanrı dininde iken kullandıkları egemenlik anlayışı, İslama geçince de devam etmiştir. Geleneklerde bu şekilde devam etmiştir. Türklerde politik örgütlenme kavramına değinilmiştir. Politik örgütlenmenin düzen ve disiplini sağladığı belirtilerek, Türklerin örgütlenme biçimleri aktarılmıştır. Eski yazıtlardaki öğütlerin devlet yönetme sanatında önemli kaynaklar olduğu belirtilmiştir. Eski Türk devletlerinde geliştirilen örgütlenme bilinçlerinin, daha sonra kurulan Türk devletlerince de devam ettirilerek geliştirildiği aktarılmıştır. Şeriat’ın Osmanlı İmparatorluğunda devletin tek kuvveti olduğu ifade edilmiş ve alıntılarla desteklenmiştir. Daha sonra şeriat kanunundan, demokratik kanunlara gelinen evrede hükümdarların halka karşı tutumları verilmiştir.

İkinci bölümde Türklerde devlet ve hükümet başkanlarının kişilikleri ele alınmıştır. Devlet adamlarında bulunması gereken 4 nitelik sıralanmaktadır. Bunlar kültür, mantık,erdem ve cesarettir.
Kültür ve mantık bakımından Türk devlet adamları başlığında kültürün önemine değinilmiştir. Bilginin yanında kültür sahibi olmanın da gerektiği vurgulanmıştır. Türk devletlerinde bilgi sahibi olan Türk kağanlarının önemine değinilmiştir. Şehzade ve padişahların aldıkları eğitimlere yer verilmiştir. Batı kültürünü anlamaya çalışan hükümdarlarımızdan örnekler verilmiştir. Bilginlere, şairlere, musikişinaslara verilen değer aktarılmıştır. Sanata verilen değer anlatılmıştır. Devşirme kavramına değinilerek kültür yayma biçimleri verilir. Enderunda yetişen devşirme başbakanlardan bahsedilir. Erdem bakımından Türk devlet adamında, yüksek ahlak olması gerektiği belirtilir. Selçukludan itibaren hükümdarların yüksek ahlaklı ve hoşgörülü oldukları ifade edilmiştir. Devlet Baba ifadesinin (günümüzdeki) kökeni açıklanmıştır. Devlet başkanı ile yurttaşlar arasındaki bağ aktarılmıştır. Cesaret bakımından Türk devlet adamında, ordunun başında bulunması gerektiğinden, kılıç salam geleneğinin olması gerektiği belirtilir. Savaşçı niteliğinin kaybedilmemesi Türk devlet adamının özelliğidir.

Üçüncü bölümde Türk Devlet yönetiminde ilkeler ele alınmıştır. Bu kısımda Türklerin daha evvel kurmuş oldukları devletlere değinilmiştir. Ve bu devletlerde benimsenen yönetim ilkeleri sıralanmıştır. Bu ilkeler, Devlet hayatında geleneklere bağlılık, Gelenekçilik ile ilericiliğin birleşmesi olan hamlecilik, Devlet kadrolarının uzmanlardan oluşması ve halka açık olması, Yönetimde kararlılık ve memuriyetlerde uzun süre bırakılmak, Danışma kurumu-bilime bilim adamına saygı siyasetname türünden eserlere istinaden devlet hayatında fikriyata önem, Disiplin-protokol ve denetim ilkelerinde titizlik başlıkları altında ele alınmış ve açıklanmıştır.

Dördüncü bölümde, Devletin halkına dönük politikası incelenmiştir. Adalet ilkelerine uyma bu politikaların ilkidir. Türklerin devlet yönetiminin birinci şartının adalete uyma olduğu belirtilmektedir. Çeşitli tedbirler alınarak yurttaşlar arasında adaletin nasıl sağlandığı açıklanmıştır. Kurulan Divan benzeri kurullar bu görevi nasıl üstlenmektedir. Bu ele alınmaktadır. Adaletin tanrının bir emri olduğu anlayışı ile hareket eden Türk hükümdarlarından bahsedilir. Halka inmek, sosyal hizmetler, refah, şevkat ve tolerans kavramları açıklanmıştır. Halka inmenin bir devlet adamı için ne derece önemli olduğu belirtilmiştir. Halkı sevmek, sosyal hizmetlerde bulunmak, onları refah içinde yaşatmak yeri geldiğinde şevkat ve tolerans göstermek üzerine açıklamalar yapılmıştır. Yurttaşlara güven vermek ve meselelere pratik çözüm yolu bulmak kısmında, yönetenler ile yönetilenlerin birbirine güven vermesinin önemine değinilmiştir. Selçuklu Sultanlarının uyguladığı politikalarla güveni günümüze taşıdığı söylenmektedir.

Sonuç kısmında verilen bütün bilgiler ışığında, Türklerin kendine özgü bir devlet anlayışları olduğu belirtilir. Devlet ve hükümet başkanlıklarının görüş açısından devlet kurumlarının genetik incelendiği belirtilir. Türklerin devlet kavramı tarih içerisinde yer yer benzer şekilde anlaşılmıştır. Genel olarak devlet ve başkanı, milletten sorumludur. Halkın hayatını düzenlemekle görevlidirler. Devlet, organize eder, yetki sahibidir. Emredici ve maddi güce sahiptir. Pek çok alanı düzenler.


304 sahifeden ibaret kitabın toplam 150 sayfası gazetelerden aynen alınmış yazıları, yaklaşık 100 sayfası ise başka kitaplardan aynen ya da özetlenerek yapılmış alıntıları kapsamaktadır. Başkalarından aktarılan yazılardaki düşüncelerin doğruluğundan ziyade Taneri’nin araştırmalarının bir sonucu olduğunu ileri sürdüğü kitabında kendi görüşlerinden azımsanmayacak derecede bu başka görüşlerin çok olması sorgulanması gereken bir konudur. Yazara ait düşünceleri oluşturan sayfaların sayısı 50’yi geçmemektedir. Bu kitap, yazarın belirttiği gibi, bir araştırma sonucu değil, sadece gazete ve kitaplardan derlemelerin yapıldığı bir basılı eserdir. 

Verilen alıntılar 1974 yılında gazetelerde yayımlanan ve gerek döneme gerekse eski gündeme ışık tutan alıntılar olduğundan, eserin okunması gerektiği kanaatindeyim. Özellikle gazetelerden içerik veya söylem analizi yapma konusunda akademik çalışmalara kaynak olabilecektir. 

Betül SAÇAL-2016

Engelleri kaldıran 'Engelsiz Kafeterya'

Manisa'nın Gördes ilçesinde bulunan Engelsiz Kafeterya, ilçede yaşayan her vatandaşa hizmet veriyor. Şehrin merkezinde bulunan Engelsiz Kafeterya, engelli engelsiz herkesin kaynaşması, sosyalleşmesini amaçlayarak kurulmuş sıcak bir ortam.
Engelsiz Kafeterya tamamı engelliler tarafından işletilen bir yer ve engelli engelsiz herkese hizmet veriyor. Engelsiz Engelliler Derneği başkanı Ali Demir, Engelsiz Kafeterya’nın Gördes'te yaşayan insanlar arasındaki engellerin kaldırılması ve farkındalık oluşturulması amacıyla açıldığını belirtti.
Engelsiz Engelliler Derneği, 2012 yılının Haziran ayında Gördes’te kuruldu. Derneğin ilk projesi Engelsiz Kafeterya projesiydi. Engelsiz Kafeterya ise 2014 yılında kuruldu. Belediye başkanı ve Kaymakamın da desteğiyle kurulan Engelsiz Kafeterya ile vatandaşların bir arada olması ve aradaki engellerin kalkması amaçlandı. Engelsiz Engelliler Derneği başkanı Ali Demir, Engelsiz Kafeterya'nın tamamının engelliler tarafından işletilen bir yer olduğunu ve engelli engelsiz herkese hizmet verdiğini, ancak zamanla işletme şeklinin değiştiğini belirtti. Kafeterya binasının artık hem kafeterya hem de derneğin ofisi olarak kullanıldığını dile getiren Demir, engelli vatandaşların sosyalleşmeleri ve sorunlarını bildirmeleri için ara ara kafeteryada toplantılar yaptıklarını ve engelli vatandaşların sorunlarını dinleyerek hayata daha fazla katılmalarını sağlamaya çalıştıklarını ifade etti. Ali Demir, Engelsiz Engelliler Derneği’nin engellilerin dayanışması ve yardımlaşması için onlara pek çok gezi düzenlediğini engelli arabası tedarik ettiğini ve istihdam sağladığını söyledi. Engelsiz Kafeterya sayesinde de elde edilen gelirin yeniden engelliler için kullanıldığını belirten dernek başkanı Ali Demir, Engelsiz Kafeterya'nın engelli ve engelsiz vatandaşlar arasındaki bağlantıyı sağlayan bir rolü olduğunu belirterek, aradaki engellerin kaldırılması için herkesi Engelsiz Kafeterya'ya beklediklerini ifade etti.

Betül SAÇAL

  • DSCF1776.jpg
  • DSCF1771.jpg

“Çaydanlık tamiri bir sanattır”

Çaydanlık tamircisi Süleyman Ok, mesleğinin bir zamanların en büyük sanatçılığı sayıldığını söyledi. Günümüzde bu işi yapan zanaatkârların ve sanatçıların sayısının pek fazla olmadığını belirten Ok, çaydanlık tamirinin temelinin Ahilik olduğunu belirtti.
Çaydanlığın binlerce yıllık bir kültüre sahip olduğu, Çin'den Anadolu’ya gelerek zamanla bugünkü halini aldığı kaynaklarda yer alıyor. Çaydanlığın Türk toplumunda önemli bir yeri olduğu biliniyor. Çaydanlık kadar onun tamiri de önemli bir yere sahip. Bu işi bir sanat haline getirenler de var. Süleyman Ok çaydanlık tamirciliğini bir sanat olarak gördüğünü belirtiyor.
Kırıkkale’de varlığını koruyan son çaydanlık tamircisi Süleyman Ok, şehrin tüm çaydanlık tamir işlerini gerçekleştirdiğini belirtiyor. Ok, kendisine şehir dışından da çaydanlık tamir işleri geldiğini söylüyor. Bunun sebebini çaydanlık tamirciliğinin artık büyük şehirlerde icra edilmiyor olmasına bağlayan Süleyman Ok, her ne kadar “Ben artık emekli oldum, oğlum devam ettiriyor bu işi” dese de bir an olsun ayrılmıyor ekmek teknesinden. 11 kardeşin en büyüğü olan Süleyman Ok, bu mesleği bakır ustası olan babasından öğrendiğini belirtiyor. Askerliğini yaptıktan sonra uzun yıllar Almanya’da kaynakçılık ile uğraşan ve daha sonra memleketine geri dönen Süleyman Ok, evde kulpu kırılmış çaydanlıkların içine çiçek dikildiğini görünce çaydanlıkların ziyan olmaması gerektiğini düşünerek çaydanlık tamirine başladığını anlatıyor. 1987 yılında açtığı tamirhanesinde ilk başlarda alüminyum çaydanlık kulpu tamir eden Ok, bu tamir serüvenine gelen talep doğrultusunda daha sonra tencere ve musluk tamiri de eklediğini söyledi. Ok, kendilerine eski olarak getirilen çaydanlıkların, orijinal halinden daha yeni olarak geri verildiğini belirtti. Müşteri memnuniyetinin kendileri için çok önemli olduğunu bu yüzden de işlerini en iyi şekilde yapmaya gayret ettiklerini ifade eden Ok, “Sanatına kendini verirsen, müşteri memnun kalır” anlayışıyla hizmet ettiklerini söylüyor. Ok, çaydanlık tamirciliğinin tüm güzelliklerine rağmen nesli tükenmekte olan bir meslek olduğunu belirterek, bunun sebebi olarak mesleği öğretecek kimsenin olmayışını ifade etti. Süleyman Ok, “İnsanlar ne meslek yaparlarsa yapsınlar bir sanatları olmalı. Eskiden insanlar mesleği öğrensin, bir sanatı olsun diye oğullarını bize emanet ederlerdi. Biz de çırak olarak geliştirirdik onları, bir sanat öğretirdik. Şimdi ne kadar para vereceksin diye soruyorlar. Sanatkâr yoksa o toplumda bir şeyler eksiktir. Bir zamanlar kaymakam da olsa bir sanatı olmayan kişiye kız verilmezdi” diye konuştu. Çaydanlık tamirciliği mesleğinin karşısında bir de seri üretim yapan firmaların olduğunu söyleyen Ok, “Biz el emeği göz nuru yapıyoruz bu işi ancak yeni firmalar imal ettikleri ürünlerde bizim kullandığımız malzemelerden farklı ve zor tamir edilecek türden malzemeler kullanıyorlar. Amaçları tüketiciye daha çok tükettirmek” dedi. 

Betül SAÇAL

  • DSCF2052.jpg
  • DSCF2034.jpg
  • DSCF2038.jpg
  • DSCF2047.jpg

19 Haziran 2016 Pazar

Gerçek halı deyince, Gördes gelir akla

Ünal halıcılık Gördes halısını canlandırıyor
Türk kültürüne Eski Hun Devletlerin'den miras kalan Gördes halıları, üzerinde barındırdığı figürler ve kalıcı kalitesi ile biliniyor. 60 yıldır halıcılıkla uğraşan Mehmet Ünal, Gördes halıları hakkında yapılan araştırmaların çoğuna kaynaklık ettiğini söyledi.
Tarihi “Gördes halıları” Manisa'nın Gördes ilçesinde Ünal halıcılık tarafınca varlığını koruyor. Türk kültürüne Eski Hun Devletlerin'den miras kalan Gördes halılarının sırrını, uzun yıllardır bu işi yapan Mehmet Ünal Gazete Gazi’ye açıkladı. Ünal, saf yün ve kökboyanın elde dokunan halıların canlı kalmasını sağladığını belirtti.
Mehmet Ünal, tarihi Gördes halılarının üzerinde barındırdığı figürler ile ünlü olduğunu söyledi. Gördes halısının yıllar geçmesine rağmen aşınmayıp aksine yumuşaklığının arttığını belirten Ünal, halıcılık ile lise yıllarında tanıştığını, halı üretimi ile geçimlerini sağlayan babası vefat edince aslında çocukluktan beri aşina olduğu halıcılığı iş edindiğini dile getirdi. O yıllarda kaba halı olarak bilinen atkı-çözgü pamuk sine düğümlü halıların dokunduğunu ve İlk ürettikleri halıların kök boya olmadan üretildiğini aktaran Ünal, “Ürettiğimiz halıların motifleri tarihin bilinen meşhur Gördes halılarından görsel olarak çok uzaktı, yaptığımız halılarda hiçbir sanat zevki alamıyorduk. Daha sonra kök boya üretimini köylülerden öğrendik ve eski Gördes halılarının motiflerini ve desenlerini milimetrik kağıtlara kopyaladık. Bu şekilde ürettiğimiz halılar pek çok yerden talep gördü” dedi. Mehmet Ünal, halılarını yıllardır eski motiflere bağlı kalarak ve kök boya kullanarak ürettiğini belirtti ve amacının eski Gördes halılarını canlandırmak olduğunu ifade etti. Bu anlamda Gördes’in son halı temsilcisi olarak adlandırılan Mehmet Ünal, eski Gördes halılarının benzerlerini üreterek tarihi “Gördes halılarını” yaşatıyor. Gördes halıları ile ilgili yapılan akademik araştırmalara da kaynak olan Ünal, Gördes halıcılığı ile ilgili bilgi almak isteyen herkese yardım edebileceğini belirtti.
Betül SAÇAL-2016

Bornova’nın tarihi "Kızlar Kahvesi"

40 yılı aşmış bir hikayesi var


Bornova’da Büyük Park içerisinde bulunan kent kültüründe 40 yılı aşkın bir süredir özel bir yere sahip olan ve 2014 yılında sahibi tarafından Kızlar Kahvesi, Bornova Belediyesi’nce yenilenerek tekrar halka açıldı.
Bornova’da Büyük Park içinde bulunan Kızlar Kahvesi, bölgede bulunan üniversite öğrencilerine yönelik kafelerin sayısının artmasına rağmen yoğunluğunu hiç kaybetmedi. Tarihi Kızlar Kahvesi, il ve ilçe halkınca yeri doldurulamaz bir öneme sahip. Bir dönem kapanmasına rağmen yoğun talep üzerine yeniden açılan Kızlar Kahvesi ilk etapta adıyla ilgi çekiyor.


Kızlar Kahvesi, İzmir’de 1970’li yıllarda Bornova’da çay bahçesi olarak açıldı. Başlarda “Çay Bahçesi” ismiyle sadece erkeklerin girebildiği mekana zamanla kız öğrenciler de gelmeye başlayınca bölge halkınca “Kızlar Kahvesi” olarak anılmaya başlandı. Ve sahibi tarafından da ismi bu şekilde değiştirildi. 2014 yılında işyeri sahibi tarafından kapatılınca Bornova Belediyesi tarafından kısa süre arşiv olarak kullanıldı. Daha sonra bölge halkının yoğun talebi doğrultusunda Bornova Belediyesi tarafından tekrar hizmete açıldı. Yılların eskitemediği Kızlar Kahvesi eski tarzıyla ziyaretçilerini ağırlıyor. Uzun yıllar boyunca İzmir’in çeşitli ilçeleri ve Bornova halkı tarafından sıkça ziyaret edilen Kızlar Kahvesi, pek çok filmde de çekim mekanı olarak kullanıldı. Uğur Dündar’ın bir dönem haftalık hazırlayıp sunduğu ‘İşte Hayat’ belgeselinde de haberi yapılmış olan Kızlar Kahvesi, Bornova Belediyesi’nin bir organizasyon kuruluşu olan İZBAŞ tarafından yenilendi. İZBAŞ İşletmeler Koordinatörü Asil Erdemli, Kızlar Kahvesi’nin eski tarzının değiştirilmeden ilk günkü haliyle hizmete devam ettiğini söyledi. Bornova Büyük Park içerisinde yer alan Kızlar Kahvesi’nde fiyatların bölgede bulunan pek çok kafeye göre ucuz olmasının en önemli fark olduğunu ifade eden Erdemli, “Yıllarca üniversite öğrencilerinin de halkın da zaman geçirdiği Kızlar Kahvesi’nin menüsü bilhassa öğrencilere çok cazip geliyor, zengin menüde fiyatlar çok düşük” dedi. Eski tarzıyla yine hem ailelere özellikle kadınlara hitap eden Kızlar Kahvesi, İzmir Bornova Büyük Park içerisinde hizmet vermeye devam ediyor.

“Yayınevi, yazarın kamu önüne çıkabilme kapısıdır”


Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Gürsel Korat Sağlamöz’le yayınevleri konusunda bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu zamana kadar, İletişim, Can, Everest ve Yapı Kredi Yayınları ile çalışan Sağlamöz’ün yayımlanan eserlerinden bazıları Güvercine Ağıt, Kalenderiye, Rüya Körü, Yine Doğdu Tanyıldızı ve Unutkan Ayna.

Son kitabı Unutkan Ayna, Yapı Kredi Yayınları etiketiyle yayınlanan Gürsel Korat Sağlamöz, yayınevlerinin bir yazar için sadece teknik açıdan değil, aynı zamanda edebi ihtiyaçlarını tatmin etme açısından da önemli olduğunu söyledi. Sağlamöz, "Yayınevi yoksa yazar, kendisini temsil eder" diyerek, her iki taraf açısından da önemi olduğunu vurguladı.
Yayınevinin bir yazar için kamu önüne çıkabilme kapısı olduğunu ifade eden Sağlamöz,” Yayınevi yoksa, yazar da yoktur. Kendi kitabını kendi bastıranlar da var ama yayınevi sadece kitabın teknik anlamda değil, editöryal açıdan değerlendirilmesini de sağlar. Kitabın duyurulmasını sağlar. Numaralandırmasını yapar. Yayınevi, yazarın ve kitabın örgütlenmesini sağlar. Yayınevi yoksa yazar, kendisini temsil ediyor demektir. Yayınevi, yayın çizgisini bozmayan yayınları yayınlar. Yayınevi okur için de bir anlam taşır” dedi. Bir yayınevinin yayımlanacak eserlere ne derece müdahale edebileceği konusunda ise Sağlamöz, “Ben bu kitabı yayınlamam diyebilir ama içeriğe çok fazla dokunamaz. Tutunamayanlar örneğine, o zamanlar editörlük yoktu. Editörlük, Türkiye için yeni bir kavram. Tam anlamıyla 2000’li yıllarda yaygınlaşmaya başladı. 2008’den sonra editöryal bürolar organize olmaya başladı. Editör, yazara yardımcı olmak amaçlı okur yayınları, aynı zamanda okura ve edebiyata katkı sağlamak. Okurun neyi beğeneceği tam kestirilemez. Okuru hesaba katmadan yazmak gerekir. Edebi bir duruşumuz olmalı.  Çok fazla eser üretebiliriz fakat. Edebi değer çok fazla üreyen bir şey değildir” diye konuştu. Bir yılda yayımlanan kitap sayısının yayınevlerinin çok veya az olmasıyla ilgisi olup olmadığını sorduğumuzda Sağlamöz, “İletişim yayınevi şimdiye kadar 4000 kitap, Can yayınları 3000, Everest yayınları 3000 Yapı Kredi Yayınları ise 5000 kitap yayımladı. Bunlar benim çalıştıklarım. Daha başka yayınevlerini de eklersek bu sayı daha da artıyor. Yayınlanan eser sayısını etkileyebilir çünkü yayınevlerinin kapasitesi var. Bazı yayınevleri eserleri yayınlamak için süre koyuyor kitaplara. Bu da etkiliyor sayıyı” dedi. Yayıncılık tarihine baktığımızda Yapı Kredi’de Şevket Rado, Yusuf Ziya Ortaç, Ahmet Mithat Efendi isimleri unutulmamalıdır diye ifade eden Sağlamöz, ilk yayınevlerinin kurucularının hem yazar hem yayınevi sahibi olduğunu belirtti. Hasan Ali Yücel’in çeviri bürosunu kurması Türkiye’de yayıncılık anlamında önemlidir dedi. Eskiden daha çok edebi düşüncelerle, niyetlerle kuruluyordu yayınevleri şimdi anonim şirketler bazı ortaklıklar sahiplik ediyor yayınevlerine Örneğin Yapı Kredi Yayınları’nın sahibi bankasının da sahibi diye ekledi. Korsan yayınlara da değinen Sağlamöz,”Korsan yayınları onaylamak mümkün değil. Ancak günümüzde bu yayınlar ile ilgili önlemlerin alındığını düşünüyorum. Çok satan yayınların korsanı o eserlerin yazarlarının emeğine yazık. Gerçek sanat yapıtlarının korsanlarının basılmasına çok üzülüyorum” diye sözlerini sonlandırdı.

Betül SAÇAL-2016

8 Ocak 2016 Cuma

Felçli kedi ve köpekler özgürlüğüne kavuşuyor
Veteriner hekim Gürkan Gülanber, ürettiği felçli kedi ve köpek yürüteçleri ile pek çok kedi-köpek için umut oluyor. Yürüme sıkıntısı yaşayan kedi ve köpekler için özel yürüteç üretiminin Türkiye’de yeni yeni arttığını söyleyen Gülanber, gelen talep doğrultusunda üretim tekniklerinin gelişeceğini ifade etti.
Felçli kedi ve köpeklerin daha rahat hareket etmeleri için onlara yürüteç üretimi yapan Veteriner hekim Gürkan Gülanber, "VetGürkan Yürüteçleri" adıyla tasarladığı yürüteçleri anlattı. Evcil hayvanların yürüme sorununu ortadan kaldıran bu yürüteçlerin yapımına değinen Gülanber, yeni malzemeler ve üretim teknikleri ile çalışmalarını genişleteceğini, daha çok kedi ve köpeğe yardım edeceğini söyledi.
Gülanber, ürettiği yürüteçler sayesinde felç, çeşitli hastalıklar, yaşlılık, yaralanma gibi sebeplerden yürüyemeyen kedi ve köpeklerin yeniden hareket özgürlüğüne kavuştuklarını ifade etti. Gülanber, yürüme sorununu gidermek için rahatsızlık geçiren kedi veya köpeğin özelliklerine bakılması ve özel çözümler üretilmesi gerektiğini dile getirdi. Gülanber, Tasarladığı yürüteçlerin, hastaya/hastalığına özel üretilen, yükseklik ve uzunluk ayarlı, genişletip daraltılabilen kayış takımları ile serbestçe hareket etme özgürlüğü sunan, dengeli ve güvenilir yürüteçler olduğunu belirtti.  Gülanber, felçli kedi ve köpeklere yardımcı olmak isteğiyle başladığı bu çalışmaların ilk örneğini 2010 yılında bir sokak kedisi için yaptığını daha sonra çevresinden de gelen isteklerle biraz daha ciddi ve gelişmiş bir yürüteç yapmaya karar verdiğini ifade etti. Her geçen gün modellerini geliştirdiğini belirten Gürkan Gülanber, yeni malzemeler ve üretim tekniklerini öğrendikçe de çalışmalarını geliştirmeyi düşündüğünü söyledi. Gülanber, sadece yürüteçler değil, protez ve ortez türlerinin de veteriner tiplerini geliştirmek ve üretmek için de çalışmalar yapacağını aktardı. Bu yürüteçleri üretirken kullandığı malzemeleri nereden ve nasıl tedarik ettiği konusunda Gülanber, şunları söyledi:
“Yürüteçleri hastanın problemine ve vücut büyüklüğüne göre modelleyip, malzemeyi de ona göre belirliyorum. Dört ayağı felçli bir köpeğin yürüteç malzemesi ile yavru bir kediciğin malzemeleri farklı oluyor. Bu yüzden PVC, alüminyum, çelik, eva, polietilen gibi birçok malzemeyi kullanıyorum. Malzemeleri genellikle İstanbul ve çevresindeki ham madde tedarikçilerinden alıyorum. Model geliştirme amaçlı yurtdışından da örnek model ve ham madde getirdiğim oluyor.”
Bu tür yürüteçlerin disk fıtığına bağlı felçler ve hareket kaybı yaşayan kedi ve köpekler için üretildiğini belirten Gülanber, “Evcil hayvanlar vücutları üzerindeki yabancı cisimlere karşı oldukça duyarlı olduklarından dolayı yürüteçlerin varlıklarına alışmaları için pratik yapılması gerekiyor. Bu dönem farklılık gösterse de genellikle çok uzun olmuyor” diye konuştu. İnternet üzerinden hasta sahipleri ile iletişime geçerek gerekli bilgileri alarak üretimi gerçekleştiren Gürkan Gülanber’e "vetgurkan.com" isimli siteden ulaşmak mümkün. 
Ankara (Gazete Gazi) - Aralık 2015 - Betül SAÇAL 

  • gurkaa.jpg
  • kedii_n.jpg
  • vetn.jpg
  • vetgurkan.jpg
İlmek İlmek sevgiyi ördüler
Ankara'daki bulunan Nenehatun Kız Öğrenci Yurdu öğrencileri, Muş'un Malazgirt ilçesinde bulunan Aşağıkıcık okulunda okuyan öğrenciler için hep birlikte bere ve atkı ördüler. Öğrenciler iki hafta süren örme aşamasının ardından bere ve atkıları Muş'a gönderdiler.
Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarında kalan öğrenciler sosyal sorumluluk projelerine imza atıyor. Ankara Nenehatun Kız Öğrenci Yurdu'nda kalan öğrenciler kardeş okul olarak seçtikleri Muş ili Malazgirt ilçesindeki Aşağıkıcık ilkokulunda okuyan küçük kardeşlerine, bere ve kaşkol ördüler. Öğrencilerin ördükleri bere ve kaşkollar yine Kredi Yurtlar Kurumu'na ait Malazgirt'deki Yurt Müdürlüğü'nde kalan öğrenciler ve personel tarafından kardeş okula ulaştırılacak.
Örgü gününde yurt personeli ile bir araya gelen öğrenciler, hem örgü örmeyi öğrendi hem de birbirleriyle kaynaştı. Yurtta kalan öğrenciler gerçekleştirdikleri bu etkinlik kapsamında yalnızca bere ve kaşkol örmediler, kırtasiye malzemeleri, oyuncaklar, çorap, eldiven gibi hediyeler de aldılar. 
Yurt öğrencilerinin ve idaresinin sosyal medyadan Muş'taki okulun öğretmeni ile iletişime geçmesi ile başlayan süreç, Nenehatun Kız Öğrenci Yurdu öğrencilerinin ördüğü bere ve atkıları iki hafta içinde bitirmesiyle tamamlandı. Bere, atkı ve çeşitli hediyeler kolilenerek Ankara Kredi Yurtlar Kurumu Müdürlüğü'ne gönderildi. Hediyeler, Muş Kredi ve Yurtlar Kurumu Müdürlüğü'ne ulaştıktan sonra Malazgirt ilçesindeki Aşağıkıcık okuluna iletilecek. Köy okulundaki öğrenciler de atkı ve bereleri ile fotoğraf çektirerek Nenehatun Yurdu'na gönderecek. Öğrencilerin kurdukları bu iletişim, Muş'taki minik öğrencilerle Ankara'daki öğrenciler arasında bir sevgi köprüsü olacak. Yurt öğrencilerinin ilmek ilmek sevgiyi örmeyi amaçladıkları bu gönüllü yardım sonucunda çocuklar hem soğuktan korunacak hem de yurt öğrencileriyle aralarında bir sevgi bağı oluşacak. 

Ankara (Gazete Gazi) - Aralık 2015 - Betül SAÇAL
  • 1_10.jpg
  • 2_9.jpg
  • IMG_0311_1.jpg
  • e.jpg

terspiramit: O Gün Herkes Karanlık Taraftaydı

terspiramit: O Gün Herkes Karanlık Taraftaydı:   Yağmur ÖZTÜRK Star Wars’un altı filmlik serisine uzun bir aradan sonra bu yıl yedincisi eklenince yer yerinden oynadı haliyle. Fa...