17 Mart 2015 Salı

Bir çevirmenin kültürler arası yolculuğu

Uğraşına tam anlamıyla gönül vermiş çevirmen, yabancı dilde okuduğu bir yazara ve yaratısına bir kez vurulmaya görsün, ondan sonra o yazarı daha önce başkaları tarafından kaç kez çevrilmiş olursa olsun bir de kendi anlatmak, o çevirmen için tam bir tutkuya dönüşür.

Banu Olcay Pinter 13 yıl süren reklamcılık serüveninden sonra İtalya’ya taşınmasıyla çevirmenliğe başladı. Daha sonra hayatı sürekli seyahat ederek yeni yerler görerek devam etti. Bu zaman zarfında da daha önce de yapmış olduğu çeviri çalışmalarına yenilerini ekledi. En çok tarihi eserleri çevirmeyi sevdiğini belirten Pinter çevirdiği diğer türde eserlerde özellikle İtalyan yazarların karmaşık bir ifade şekli tercih ettiklerini gözlemlediğini belirtti.

Öncelikle kendinizi biraz tanıtabilir misiniz? 
43 yaşındayım. İstanbul'da doğdum ve 38 yaşına kadar orada yaşadım. Daha sonra eşimin işi için İtalya'ya taşındım. Dört yıl orada kaldıktan sonra Shanghai'a geldim. Bir yıldır Çin Halk Cumhuriyeti'nin en kalabalık ve büyük şehirlerinden Shanghai'da yaşıyorum. Türkiye'de bulunduğum zaman zarfında üniversiteden mezun olduktan sonra Reklamcılık yapmaya başladım ve 13 yıl sektörde kalarak çok uluslu dev firmalarla çalıştım. Başka ülkeye taşınma kararıyla birlikte çevirmenliğe başladım. Daha önce de çevirmenlik çalışmalarım olmuştu. Ancak tam zamanlı çevirmenliğe başlamam Türkiye'den ayrılışımla birlikte gerçekleşti.

Çevirmenliğe nasıl ve neden başladınız? 
Üniversitede önce Amerikan Dili ve Edebiyatı daha sonra ise İngiliz Dili ve Edebiyatı okuduğum için lisanla ilgili olabilecek her şeye kendimi daima yakın hissettim. Ancak yoğun reklamcılık döneminde yabancı lisanımı geliştirmek veya yabancı lisanlarla ilgili çeviri türü çalışmalar yapmak pek mümkün olmasa da 3 yıl kadar hafta sonları olmak üzere özel bir İngilizce kursunda öğretmenlik yaptım. Daha sonra İtalya'ya taşındığımda reklamcılığa veda ederek, önceleri hobi amaçlı internet sitelerinde ve dergilerde çevirmenlik yaptım. Daha sonra Çev-Bir ekibiyle tanışmamın ardından kitap çevirmenliğine başladım ve 2 yılı aşkın süredir kitap çeviriyorum. Bu iki yıl içerisinde İngilizceden Türkçeye ve İtalyancadan Türkçeye olmak üzere toplam 10 kitap çevirisi yaptım. Nedenine gelince, sanırım nedeni, yaptığım işe aşık olmam.

Kitap çevirmenliğinin ülkemizdeki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? 
Ne yazık ki ülkemizde, kitap çevirmenliği de dahil genelde tercümanlık mesleğinin hak ettiği değeri bulamamış olduğunu düşünüyorum. Edebiyat çevirmenliği başta olmak üzere, çevirmenlik birikim, emek ve uzun süreler isteyen büyük bir 'kendini adama' işi. Ve ne yazık ki ne maddi ne de manevi anlamda bu tür bir 'adamışlığın değer karşılığını almak mümkün olmuyor. Ancak bu meslekle ilgilenen çok değerli kişiler sayesinde gün geçtikçe de ilerleme kaydediliyor.

ÇEV-BİR'den bahsedelim biraz. Bu kurumun önemini ve
çalışmalarını biliyoruz lakin bir çevirmenin gözünden nasıl?
Çev-bir bir meslek birliği olarak bazı noktalarda yetersiz kalabilmekle birlikte, bizler gibi neredeyse 'sahipsiz' diyebileceğimiz bir meslek kolunu seçmiş olanlar için büyük bir nimet. Ben arkamda onların desteğini hissetmekten, gerektiğinde başvurabileceğim ya da yardım alabileceğim bir birliğin var olmasından son derece memnunum. Çalışma şeklinin doğası icabı gerek üyelerin gerekse yönetimin çabaları ve yardımları azımsanacak gibi değil. Kısaca birçok çevirmen gibi benim için de Çev-bir'in varlığı çok önemli.

Çevirisini yapmayı sevdiğiniz herhangi bir yazar var mı? 
Ne yazık ki böyle bir ayırım yapacak düzeye henüz gelmiş değilim. Zaten iş tekliflerinde mümkün mertebe seçici olmamaya çalışıyorum. Hem tecrübe kazanmam hem de her türlü alanı değerlendirebilmem için böyle yapmam gerektiğini düşünüyorum. Hedefim bu meslekte ilerlemek ve Türkçe dilinde sayılı çevirmenlerden biri haline gelebilmek. Fakat sorunuzun asıl cevabına gelirsek, tercih bana kalsaydı sanırım en çok tarihi eserleri çevirmek isterdim. İlk kitabım ve üçüncü çevirdiğim kitap da, ne mutlu ki tarihi, dini ve felsefe içerikli eserlerdi.

Farklı yazarlar arasında çeviri yaparken benzerlikler gördüğünüz oluyor mu?
Edebi çevirilerde kitabın konusuna bağlı olmakla birlikte, bilhassa romantik tür olarak tanımladığımız bazı türlerde ifade şekilleri arasında benzerlikler çok yaygın. Fakat özellikle de İtalyan yazarların karmaşık bir ifade şekli tercih ettiklerini gözlemledim diyebilirim.

Bir çeviriyi bitirip yeni bir çeviriye başladığınız zaman önceki
çevirinin etkisinden kurtulamadığınız oluyor mu? 
Kesinlikle oluyor. Hatta bazen zamanlamalar sebebiyle iki kitabi bir arada çevirmek gerekiyor. Birinden diğerine geçişlerde diğer eserden etkilendiğimi hissediyorum. Ancak bu, bugüne dek bana zarardan çok fayda sağlayan bir şey oldu. Birinde anlatılan hikâye ve anlatım dili diğerine bakışınıza daha geniş bir perspektif getirebiliyor. Bir de, çeviri yaparken o kadar farklı konularda o kadar çok bilgi ediniyorsunuz ki, bu birikimler bir diğer esere ya da yeni bir metne mutlaka katkı sağlıyor.

Dil evrensel olsa da kültür kalıplaşmış bir şey çevirmekte zorlandığınız kalıplaşmış yapılar oldu mu? 
Fazlasıyla. Bunun nedeni dillerin yapısından çok kültürlerin yapısından kaynaklanıyor. Farklı şekillerde ifade edilen öyle çok deyim ve atasözü çıkıyor ki karşınıza. Üstelik kimi zaman anlatılmak istenen şeyin diğer dilde bir karşılığı olmadığını görüyorsunuz. Bir kültürden doğan bir anlatım veya ifade şekli başka bir dilde karşılık bulmayabiliyor. Mesela ilk aklıma gelen örneği vereyim. Dilimizde 'kurbanlık koyun' olarak geçen bir ifadenin yabancı dilde karşılığını birebir çevirerek vermek mümkün değil. Her ne kadar başka kültürlerin tarihinde de 'kurban edilme' bir bakıma ifade edebiliyor olsa da, doğru mesajı birebir çeviriyle vermek kimi zaman hatta çoğu zaman imkânsız oluyor. Zaten bence çevirinin en oyuncaklı, en zorlu, fakat aynı zamanda en zevkli yanı bu oluyor. Bir düşünce, bir ifade şeklini başka bir dil ve kültüre yansıtabilmek.

En çok hangi çalışmanız değerli sizin için?

Elbette, hepsi. Ben kişisel olarak sektörsel çevirilerden çok edebiyat çevirilerini daha fazla seviyorum. Çünkü orada yazım ve ifade yeteneklerinizi daha fazla ortaya koyabiliyorsunuz. Katkınız belirgin oluyor. Ancak yaptığım işlerin hepsine aynı değeri vermezsem, bu işi profesyonelce yapamam. Her işte, her meslekte olduğu gibi.

Haber: Betül SAÇAL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder